Şimdi yükleniyor

ARZUNUN İYİLİĞİ Mİ, ÖTEKİNİN YÜZÜ MÜ?

“İyi olan, arzulandığı için iyidir.” – Spinoza

Spinoza’ya göre iyi olan, bizim doğamıza uygun olandır. Bir şeyi istememiz, onun bizim varlık çabamızı desteklemesiyle ilgilidir; bu nedenle arzuladığımız şey iyidir. Arzu, doğanın bizdeki etkinliğinin bir belirtisidir. Bu anlayışta, insan kendi varlığını korumakla yükümlüdür ve iyi olan, bu çabayı güçlendiren her şeydir.

İtiraz ediyorum:Bu görüş, insanın güçlü ve bencil tarafını yüceltir. Arzunun nesnesini “iyi” ilan etmek, diğer tüm varlıkları sadece kendimize hizmet eden araçlara dönüştürmek anlamına gelir. Kendi nefsimize hoş geleni “iyi” olarak tanımlamak, bizi merkeze koyan ve kendimiz dışındaki her şeyi şeyleştiren bir yaklaşıma kapı aralar. Bu, etik değil; narsistik bir evren tahayyülüdür.

Levinas’a göre etik, arzudan değil, ötekinin yüzünden doğar. Öteki, arzularımızı sınırlayan, bizi sorumluluğa çağıran bir varlıktır. Bu yüzden bir şeyin iyi olup olmadığını anlamanın ölçütü, onu arzulayıp arzulamamız değil, bu arzunun ötekine nasıl dokunduğudur.

Bu modifikasyon şu ilkeye dayanır:

“Bir şeyin iyi olması, sadece onu arzulamamla değil, ötekinin varlığı karşısında bu arzunun sorumluluğunu üstlenmemle mümkündür.”

Bu anlayış, bizi yalnızca arzulayan değil, arzularından sorumlu olan varlıklar yapar. Gerçek iyilik, istemekte değil; istemenin bedelini, sınırını ve başkasına etkisini kavramaktadır.