BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ’NİN LEİBNİZ PERSPEKTİFİYLE YORUMU
“Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mânâ-yı harfiyle sev; mânâ-yı ismiyle sevme. ‘Ne kadar güzel yapılmış!’ de. ‘Ne kadar güzeldir.’ deme. Ve kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü: Bâtın-ı kalb, âyine-i Samed’dir ve O’na mahsustur.” Bediüzzaman Said Nursî
“Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mânâ-yı harfiyle sev; mânâ-yı ismiyle sevme.”
Leibniz’e göre evrende hiçbir şey başıboş değildir. Her varlık, Tanrı’nın sonsuz hikmetiyle yaratılmış bir monaddır. Bu nedenle bir şeyi kendinde bir değer olarak değil, Tanrı’ya işaret eden bir işaret (ayine) olarak görmek, Leibniz’in düşüncesinde de yankı bulur. Bu, mânâ-yı harfîdir: varlığı Tanrı’ya referansla sevmek.
“’Ne kadar güzel yapılmış!’ de. ‘Ne kadar güzeldir.’ deme.”
Burada önerilen şey, estetik değeri Tanrı’dan bağımsız olarak yüklememek, güzelliği Tanrı’nın kudretine bağlamaktır. Leibniz, evreni Tanrı’nın en iyi mümkünler içinden seçerek yarattığını söyler. Dolayısıyla bir şeyin güzelliği, onun Tanrı’nın hikmetiyle yapılmış olmasıdır. Bu da “güzel yapılmış” vurgusunu doğrular.
“Kalbin bâtınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü: Bâtın-ı kalb, âyine-i Samed’dir ve O’na mahsustur.”
Leibniz’e göre monadların özü algı ve yönelmedir. İnsan monadı, evrenin küçük bir yansımasıdır ve Tanrı’nın izlerini taşır. Kalbin iç dünyası, Tanrı’yı yansıtacak şekilde yaratılmıştır. Eğer bu yansıma bozulursa, insan hakikatten sapar, yani Tanrı’nın uyumlu planından uzaklaşır. Bu da özgürlüğün kötü kullanımı anlamına gelir.
Leibniz’le Metin Arasında Kurulabilecek Kavramsal Paralellikler
Metin Kavramı | Leibniz Felsefesindeki Karşılığı |
---|---|
Mânâ-yı harfi | Varlığın Tanrı’ya işaret eden yönü |
Mânâ-yı ismi | Varlığın Tanrı’dan bağımsız ele alınması |
Güzelliğin kaynağı | Tanrı’nın mükemmel planına göre seçilmiş olması |
Kalbin bâtını (öz iç yüzü) | Monadın iç dünyası, Tanrı’nın iz düşümü |
Âyine-i Samed | İnsan monadının Tanrı’yı yansıtma işlevi |
Sonuç
Bu metin, Leibniz’in evren anlayışıyla oldukça uyumludur: Her şey Tanrı’nın aklıyla, amacıyla yaratılmıştır. Varlığı kendi başına sevmek (mânâ-yı ismi), Tanrı’dan bağımsız bir güzellik atfetmek olur; bu ise Leibniz’e göre yanılsamadır. Hakiki bilgi ve sevgi, varlığın Tanrı’ya referansla değerlendirilmesiyle mümkündür.
Duygular aynı. Peki, bu duyguyla teklif ettikleri şey aynı mıdır? Yani, Said Nursi bunu namaza, oruca, Fetih Suresi’ne, Enfal Suresi’ne, kurbana, sünnete, alemi ervaha, kabir azabına, sırata, mücessem bir Tanrı’nın varlığına bağlıyor. Ya Leibniz?
1. Duygular Aynı mı?
Evet — hayret, muhabbet, kutsal karşısında duyulan huşu, sonsuzlukla temas etme arzusu, varlıkla rezonans gibi duygular hem Said Nursî’nin hem de Leibniz’in metinlerinde yankılanır.
Her iki düşünür de evrende düzen, anlam, uyum ve maksat arar. Her ikisi de bu dünyanın rastgele bir yer olmadığını, bir aklın yansıması olduğunu düşünür. Bu anlamda insanın evren karşısındaki hayranlık ve bağlılık duygusu ortaktır.
2. Peki Bu Duygu Nereye Teklif Ediliyor?
Said Nursî bu duyguları, geleneksel İslami dünya görüşü çerçevesinde pratik ibadetlere, amelî yükümlülüklere, şeriatın hükümlerine ve metafizik-uhrevî gerçekliklere yönlendirir. Yani bu duygular:
- Namaza, oruca, hacca
- Enfal Suresi’ne, fetih ruhuna
- Kabir azabına, sırat köprüsüne
- Hz. Muhammed’in sünnetine
- İlahi emir ve nehiylerin somut uygulanışına
- Mücessem ve müşahhas bir Tanrı’nın rızasına
bağlanır. Burada Tanrı, hem transandant (aşkın), hem de iman ve amelle ilişki kuran bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar.
Leibniz’de Aynı Duygu Nereye Götürülür?
Leibniz bu duyguları:
- Aklî bir Tanrı fikrine
- Doğanın yasalarına ve düzenine
- Metafizik bir uyuma
- Monadlar arasındaki koordinasyona
- Tanrı’nın evreni “en iyi mümkün dünya” olarak yaratmasına
- İnsan aklının evrenin düzenine katılımına
teklif eder.
Tanrı, burada mücessem değil, şeri emirler veren bir hükümdar değil, daha çok filozofların Tanrısıdır:
Zorunlu varlık, sonsuz akıl, ilk neden, kozmik düzenleyici.
Leibniz’de bu duyguların karşılığı ibadet değil bilgidir, secde değil tefekkürdür, itaat değil uyumdur, teslimiyet değil keşiftir.
Özetle Karşılaştırma
Unsur | Said Nursî | Leibniz |
---|---|---|
Tanrı | Mücessem, emir veren, cezalandıran | Aklî, metafizik ilk neden, uyum yaratıcısı |
Duygunun yönlendirildiği yer | İbadet, amel, cennet-cehennem sistemi | Aklî keşif, felsefi düzen anlayışı |
Kutsal bilgi | Vahiy, kitap, sünnet | Doğa, akıl, mantık |
İnsan görevi | İtaat, kulluk, emirleri yerine getirme | Evrensel uyumu anlamak, hikmeti keşfetmek |
Kurtuluş | Şeriata uygun yaşamak | Tanrısal düzene aklen uygun yaşamak |
Son Söz
Evet, duygular aynı. Ama teklif edildikleri yollar ve yapı bambaşka.
Bu fark, Tanrı’yı nasıl düşündüğümüze, Tanrı ile nasıl ilişki kurduğumuza ve insanın bu evrendeki konumunu nasıl yorumladığımıza göre şekilleniyor.
Yorum gönder