Şimdi yükleniyor

FİLOZOFLARIN SERT YORUMLARININ İZİNDE

Bazı fikirler, yalnızca akılla değil, çocuklukta kurulan bağlarla da şekillenir. Bu metin, filozofların kadınlar ve cinsellik üzerine geliştirdiği sert düşüncelerin, çoğu zaman görünmez ama derin bir iz bırakan anne figürleriyle ilişkisini sorgulamak için yazıldı.

  1. Friedrich Nietzsche

Anne Figürü ve İlişkiler: Nietzsche’nin annesi Franziska Oehler, katı bir Protestan’dı ve Nietzsche’nin babasının ölümünden sonra ona bakmak zorunda kaldı. Bu süreçte, Nietzsche’yi dini ve ahlaki olarak “koruma” çabaları, onu kendi fikirlerini geliştirmeye itmiştir. Annesinin kişisel ilişkilerinde ise, baba figürünün yokluğu nedeniyle bir boşluk hissi oluşmuş olabilir. Nietzsche’nin annesinin diğer erkeklerle ilişkisi de net bir şekilde bilinmemekle birlikte, annesinin baskın rolü, Nietzsche’nin kadınlara ve cinselliğe olan bakışını derinden etkilemiş olabilir.

Alıntılar: Nietzsche, kadınlar ve cinsellik hakkında oldukça sert bir dil kullanır. “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabında, Zerdüşt’ün kadınları ve cinselliği nasıl algıladığını şu şekilde dile getirir:

“Kadın, her zaman erkeğin zayıflıklarından kaçınmalıdır. Erkeğin zayıf yönleri onu kendisine çekmektedir ve bu, kadınlar için bir yıkımdır.”

Bu alıntı, Nietzsche’nin annesinin güçlü, ancak ahlaki olarak sıkı bir figür olmasından kaynaklanabilir. Nietzsche, kadınları bazen “zayıf” ve “pasif” olarak tanımlar, ancak kadınlar ve erkekler arasındaki güç dinamiklerini sürekli olarak sorgular. Annesinin etkisiyle, kadınları sınırlayıcı ve baskın figürler olarak görmüş olabilir.

  1. Jean-Paul Sartre

Anne Figürü ve İlişkiler: Sartre’ın annesi, oldukça bağımsız bir kadındı ve Sartre’ın babasının ölümünden sonra, Sartre’ı tek başına büyüttü. Sartre’ın annesinin kişisel yaşamı ve ilişkileri hakkında çok fazla bilgi olmasa da, Sartre, annesinin bağımsızlık arayışını ve toplumsal normlara karşı duyduğu direnci gözlemleyerek, kadınların özgürlük ve bireysel sorumluluk taşıyan varlıklar olduklarına dair fikirler geliştirmiştir.

Alıntılar: Sartre, varoluşçuluğun bir parçası olarak kadınların özgürlükleri üzerine derinlemesine düşünceler geliştirmiştir. “Bulantı” kitabında, kadınlar ve cinsellik hakkında şöyle der:

“Kadın, erkeklerin arzu ettiği bir nesne değil, kendi iradesine sahip bir bireydir. Ona karşı duyulan arzu, sadece bir yansıma, bir bulantıdır.”

Sartre, cinselliği toplumsal bir dayatma olarak görse de, kadınların özgürlüklerini vurgular. Bu düşünceler, annesinin bağımsız yaşamını ve kendi özgürlüğünü seçme biçimini izleyen Sartre’ın, toplumsal normlara karşı duyduğu karşıtlıkla şekillenmiştir.

  1. Simone de Beauvoir

Anne Figürü ve İlişkiler: Beauvoir’ın annesi, geleneksel bir kadındı ve ona, kadının toplumdaki yerini ve değerini öğreten figürdü. Beauvoir’ın annesinin pek çok ilişkisi olduğu bilinmemekle birlikte, annesinin katı ve geleneksel bakış açıları, Beauvoir’ın kadın hakları ve eşitlik konusundaki radikal düşüncelerini şekillendirmiştir. Annelerinin katı tutumu, Beauvoir’ı kadınların toplumda ikinci planda tutulduğunu fark etmeye ve bu durumu eleştirmeye itmiştir.

Alıntılar: “İkinci Cins” kitabında, kadınların toplumdaki yerini sorgularken şöyle bir alıntı yapar:

“Kadın, toplumun ona biçtiği rolde sıkışıp kalmıştır. O, doğasında var olan bir varlık değil, toplumun dayattığı bir olgudur.”

Beauvoir, annesinin geleneksel bakış açısına karşı çıkarak, kadının özgürlüğünü ve bireyselliğini savunur. Annesinin katı figürü, Beauvoir’ın kadınların baskılara karşı kendi kimliklerini yaratmaları gerektiği fikrini pekiştirmiştir.

  1. Charles Baudelaire

Anne Figürü ve İlişkiler: Baudelaire’in annesi, oldukça baskın bir figürdü ve Baudelaire, annesinin sert tutumu ve sevgi eksikliği nedeniyle büyük bir duygusal boşluk hissetmiştir. Baudelaire’in annesiyle olan ilişkisi oldukça sorunlu ve karmaşıktı; annesinin daha sonra yeniden evlenmesi de Baudelaire’in çocukluğunda derin bir travma yaratmıştır. Baudelaire’in şiirlerinde kadınlar, bazen cazibeli ve erotik, bazen ise acımasız ve tahrik edici figürler olarak yer alır.

Alıntılar: Baudelaire, kadınları sıklıkla erotizm ve şiddetle ilişkilendirir. “Çiçekler ve Kötülük” adlı şiirinde kadınları şöyle betimler:

“Kadınlar, şeytanın kusurlu çocuklarıdır; onları arzulamak, bir tür çileye dönüşür.”

Baudelaire’in kadınlarla ilgili duyduğu karmaşık duygular, annesinin sevgi eksikliği ve sert tutumuyla bağlantılıdır. Kadınları hem erotik hem de “şeytani” olarak resmetmesi, çocukluğundaki travmalara ve annesinin duygusal mesafeli tavırlarına karşı geliştirdiği bir tepki olabilir.

  1. Marquis de Sade

Anne Figürü ve İlişkiler: Sade’ın annesi, onu duygusal olarak ihmal etmiş ve soğuk bir figürdü. Sade’ın annesi ile olan ilişkisinin, onun cinselliğe karşı geliştirdiği radikal görüşlerle doğrudan bir ilişkisi vardır. Sade’ın annesinin sevgi eksikliği, onun kadınlarla ilişkilendirilen şiddetli ve baskıcı duyguları ile birleşmiştir.

Alıntılar: Sade’ın eserlerinde cinsellik çoğu zaman şiddetle ve zorlamayla iç içe geçer. “120 Günahın Sodom’u” adlı eserinde şiddet ve cinsellik şöyle betimlenir:

“Cinsellik, baskı altında her türlü ahlaki kuraldan muaf tutulduğunda gerçek doğasını bulur.”

Sade’ın cinselliği zorlayıcı ve şiddet dolu bir eylem olarak tasvir etmesi, annesinin sevgi yoksunluğundan kaynaklanan duygusal boşluğu ve onu tatmin etmek için geliştirdiği acımasız bakış açısını yansıtır.


Sonuç

Bu filozofların ve şairlerin çocukluk dönemlerinde anneleriyle yaşadıkları ilişkiler, onların cinsellik, kadınlar ve toplumsal normlar üzerindeki görüşlerini büyük ölçüde etkilemiştir. Annelerinin kişisel hayatlarındaki zorluklar, sert tutumlar ya da bağımsızlık arayışları, onların kadınları ve cinselliği nasıl algıladıklarını şekillendiren temel unsurlar olmuştur. Bu tür tartışmaların, yazdıkları metinlerle olan bağlarını incelemek, bize sadece onların felsefi düşüncelerinin temellerini anlamada değil, aynı zamanda kişisel travmalarının nasıl evrensel ve toplumsal fikirlerle kesiştiğini kavramada da yardımcı olur.