Şimdi yükleniyor

Geç Kalan Yazı: Göçebe Zihnin Hafızası

“Yazının geç gelmesi sadece yazının geç gelmesi değildir” Rubikon


🧱 Yazı Olmadan Yaşamak

Sümerler, yazıyı M.Ö. 3200’lerde icat etti. Onları Mısırlılar, Çinliler, Hintliler ve Yunanlılar izledi. Yazı sayesinde insanlar sadece konuşmakla kalmadı, düşüncelerini dondurmayı, geleceğe miras bırakmayı, sistem kurmayı öğrendiler.

Ama bu ilerlemenin dışında kalanlar da vardı. Örneğin Türkler. 8. yüzyılda yazılmış Orhun Yazıtları, Türk tarihinin bilinen ilk yazılı metinleri sayılır. Bu, yazının icadından yaklaşık 2500 yıl sonra. Peki bu gecikme sadece tarihsel bir “geç kalış” mıydı? Yoksa daha derin bir şeyin, bir zihniyetin, bir yaşam tarzının ifadesi miydi?


🏕️ Göçebe Zihin Yazıya Neden İhtiyaç Duymaz?

Göçebe toplumların yazıya ihtiyacı yoktur. Çünkü yazı yerleşikliğin ürünüdür.

  • Yerleşik toplum arşivler, plan yapar, vergi yazar, mülk tanımlar.
  • Göçebe ise sözlü kültürle, ezberle, hafızayla, ritüelle yaşar.

Yazı bir çeşit “dış hafıza”dır. Ama göçebeler hafızayı içeride taşırlar. Destanlar, ağıtlar, mitler ve sözlü hukuk ile. Bu yüzden yazının yokluğu bir cehalet değil, bir farklı yaşam biçiminin ürünüdür. Ama bu fark, bazı şeylerin gelişmesini geciktirir.


🗿 Orhun Yazıtları Geç mi Geldi?

  1. yüzyılda Göktürkler tarafından dikilen Orhun Yazıtları, sadece geç yazılmış metinler değil, aynı zamanda düşünsel olarak olgun ve politik olarak net belgelerdir. Yollug Tigin tarafından yazıya geçirilen bu metinler, halkı uyaran, geçmişe göndermeler yapan, devlet aklına seslenen içerikleriyle ilk yazının olgun yazı olabileceğini gösterir.

Ancak yine de geçtir. Çin etkisiyle anıt dikme kültüründen etkilenmiş olabilirler ama içerik olarak Çin’e açık bir düşmanlık vardır.


🧠 Yazının Gelişi, Kültürel Dönüşüm Müdür?

Yazı, sadece sesin görselleştirilmesi değil; aynı zamanda bir soyutlama kapasitesidir.

  • Yazıyla birlikte hukuk ortaya çıkar, çünkü kurallar kayıt altına alınır.
  • Tarih başlar, çünkü olaylar kronolojik bir düzleme oturtulur.
  • Din yazıyla evrenselleşir, çünkü metin üzerinden yayılır.
  • Felsefe yazıyla var olur, çünkü düşünce yazıyla derinleşir.

Yani yazının gecikmesi, aslında bir zihin yapısının gecikmesidir. Türk toplumlarının geç yazıya geçmesi, birikimli düşünce, kurumsal hafıza ve soyağacı gibi soyut sistemleri de geciktirmiştir.


🌍 Medeniyet Kurmak İçin Ne Gerekir?

Bugün Çin, Yunan, Arap, Mısır gibi uygarlıklardan söz edebiliyoruz. Çünkü bu uygarlıklar sadece toprak değil, kültür de kurdular. Felsefe, mimari, din, hukuk ve edebiyat gibi taşınabilir değerler ürettiler.

Peki “Orta Asya uygarlığı” var mıydı?

Belki vardı, ama bu medeniyet kendi yazısını, kendi soyutlama biçimini, kendi tarih felsefesini üretmekte zayıftı.

  • Uygurlar, Budist metinler çevirdi ama bu özgün bir uygarlığın değil, başkasının kültürünün kopyalanmasıydı.
  • Semerkand, Buhara gibi merkezler gelişti ama bunlar çoğunlukla İran ve Arap etkisinin taşrasıydı.

“Bir merkez olmakla, bir merkezin kenarı olmak arasında derin bir fark vardır.”


🧭 Yağma, Bir Geçim Biçimiydi

Göçebe halklar için savaş, bir geçim biçimiydi.

  • Yağmalanan yerlerden köle, ganimet, kadın, hayvan, arazi elde edilir;
  • Bu geçici refah, toplumun yaşamasını sağlar ama geleceği kurmaz.

Medeniyet kurmak için yağmaladığını dönüştürmek, onu sentezleyip ileriye taşımak gerekir.
Ama bu yapılmadı. Çünkü niyet bu değildi. Niyet, geçinmekti.

“Yağma, bir gelecek vizyonu değil; bir geçim yöntemidir.”

Bu yüzden Osmanlı gibi büyük imparatorluklar bile taşıdıkları kültürleri değiştiremediler.
İstanbul alındı ama kurulan şey bir İstanbul medeniyeti değil, Bizans’ın yavaş yavaş tüketilmesiydi.

Bugün 570 yıl sonra hâlâ İstanbul, Bizans’ın yapılarıyla, suyollarıyla, isimleriyle yaşıyor.
Peki biz ne kattık?


🏚️ Geriye Ne Kaldı?

Terk edilen her yerde bir boşluk kaldı.

  • Osmanlı’nın çekildiği Balkanlar’da yönetim krizi,
  • Arap coğrafyasında halifeliğin ardından gelen entelektüel çöküş,
  • Kafkasya’da dağınık ve kırılgan yapılar…

“Gittiğinde arkanda bir şey bırakmamışsan, orası senden sonra yıkılır.”

Bugün Semerkand’a, Taşkent’e, hatta Anadolu’ya baktığımızda hâlâ gecikmiş bir yazı kültürünün izlerini görüyoruz.
Dünyayı “okuma” biçimi hâlâ bütünsel değil, parça parça.

Çünkü yazı geç geldi. Ve yazıyla birlikte birçok şey de.


🎯 Son Söz: Yazı Gecikirse, Zihin de Gecikir

Yazının geç gelişi, bir milletin sadece kalem tutmasını değil, kendi düşüncesini üretmesini, kendine dair bir anlatı yazmasını da geciktirir.
Göçebe hafıza güçlü olabilir, ama bir yere yazılmazsa hep eksik kalır.

Bugün hâlâ doğru düzgün bir tarihimiz yoksa, kendimize ait düşünce sistemleri kurmakta zorlanıyorsak, bunun kökü belki de yazıya geç kalmış olmamızdadır.

Çünkü yazının geç gelmesi sadece yazının geç gelmesi değildir.