HAKİKATİN AĞRISI: NİETZSCHE VE WEİL İLE DERİNLEŞME
“Kindarlık, zayıf olanın icadıdır.”
— Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde
Kierkegaard’ın çizdiği içsel çürüme manzarası, bizi insanın kendisiyle olan çatışmasının kaçınılmaz sonuçlarına götürür. Ama bu yalnızca bir teşhis değildir. Friedrich Nietzsche, bu çatışmayı bir zorunluluk, hatta bir arındırma ateşi olarak görür. Ona göre içten çöküş, aynı zamanda insanın yeniden inşa edilebileceği bir eşiği de işaret eder.
“İnsan, aşılması gereken bir şeydir.”
— Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt
İç sesi bastıran, kendine dürüstlüğü terk eden insan, Nietzsche için yalnızca yozlaşmış değil, aynı zamanda eksik bir varlıktır. O, bu iç çöküşü bir son değil, bir başlangıç sayar. Çünkü gerçek güç, bu çöküşün farkına varmakla başlar. Kierkegaard’ın tanımladığı kibirli, kindar, doyumsuz insan Nietzsche için “son insan”dır: güvenlik arayan, risk almayan, içsel mücadeleyi reddeden bir gölge. Ona karşılık Nietzsche “üstinsan”ı önerir — iç çelişkilerini kabullenip onları dönüştüren kişiyi.
“Kindarlık, zayıf olanın icadıdır.”
— Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde
Nietzsche’ye göre kindarlık, kendine hâkim olamayanın öfkesidir; hakikati göze alamayanın sığ sığınağı. Bu yüzden bencil ve kibirli kişi aslında özgür değildir; ne kadar dışsal olarak güçlü görünse de içsel olarak köle ruhludur.
Kibirli insan özgürleşmek istese de, kendi iç zincirlerine âşıktır. Zırhını çıkaramaz çünkü o zırh, kimliğinin tek parçasıdır. Ama o zırh aynı zamanda kendisini kör eden karanlıktır.
Simone Weil ise bu çöküşün diğer tarafında durur: acının içinde doğan ışığı arar. Weil için insanın en derin deneyimi, acıya direnmeden ona bakabilmesidir. Ve bu bakış, eninde sonunda bizi Tanrı’ya yöneltir — ama tanrısallık artık bir teselli değil, bir sorumluluktur.
“Gerçek acı, benliğin ilgasıdır. Ama bu ilga, en yüksek sevginin koşuludur.”
— Simone Weil, Yerçekimi ve Lütuf
Weil’in düşüncesinde doyumsuzluk ve kibir, Tanrı’dan kopuşun tezahürüdür. Çünkü doyumsuz insan artık hiçbir “sonsuz anlam”a bağlanamaz. Kibirli insan da hakikati değil, yalnızca kendi yansımasını arar. Weil, kindarlığı da tanımlar: ona göre kin, içsel ıstırabın dışarıya yöneltilmiş hâlidir. Ama hakiki dönüşüm, bu ıstıraba sadık kalmakla başlar. “Yaraya bakmak” cesareti, ancak sevgiyle mümkündür.
Bu üç ses, birlikte şöyle bir reçete sunar gibi:
- Kendine dürüst olmayı bırakma, çünkü çürüme orada başlar. (Kierkegaard)
- Kindarlığa teslim olma, çünkü o zayıfın silahıdır. Gücün kaynağı, kendi karanlığını dönüştürmektir. (Nietzsche)
- Acıdan kaçma, ona bakmayı öğren. Çünkü o seni sen olmaktan çıkarır ama işte tam orada, saf sevgiyi mümkün kılar. (Weil)
Yorum gönder