Şimdi yükleniyor

Halk Çıplak!

“Seçime gidelim” diyorlar. Bu çağrının ardında bir yorgunluk, bir daralma, bir tükenmişlik olduğunu biliyorum; fakat aynı zamanda bir yanılgı da görüyorum. Sanki sandığa gidildiğinde halkın iyiden yana, adaletten yana, emeğe ve ekmeğe sahip çıkan bir irade koyacağına dair romantik bir inanç var. Oysa bu toplumun kendi seçtiği meclise bile sahip çıkmadığını hepimiz görüyoruz. Komşusuna sahip çıkmayan, emeğini korumayan, çocuğunun istikbalini bile savunamayan bir topluma, seçimle büyük bir dönüşüm atfetmek bana akıl dışı geliyor.

Sabah programları, akşam haberleri, sokaklar ve medya bunu doğruluyor. Kime dokunsan aynı tepki, aynı küfür, aynı öfke. Erdoğan’ı eleştirdiğinde “FETÖ’cü”, AK Parti’yi eleştirdiğinde “Kemalist”; CHP’yi ya da Kemalizmi eleştirdiğinde bu kez “İslamcı”, hatta yine “FETÖ’cü” ilan ediliyorsun. Her kesimin küfür repertuvarı aynı: Ermeni, Rum, kılıç artığı, Yahudi, mason, din düşmanı… Kimliği belirsiz bir öfke, nereye dokunsan aynı tonda patlıyor. Bu dil, bu zihniyet, sandığın yapabileceği herhangi bir düzeltmenin çok ötesinde bir yarayı işaret ediyor.

Yine de “seçime gidince her şey değişir” diyorlar. Sanki sandık, aklın ve vicdanın çalışmadığı, ama reflekslerin ve öfkenin ve adavetin alabildiğine güçlü olduğu bir toplumda mucize yaratabilecekmiş gibi. Ben bu iyimserliğin nedenini kavrayamıyorum.

Bu ülke, terör örgütünden siyasi parti; siyasetten terör örgütü; eski bir katilden kahraman; mafya liderinden sivil toplum aktivisti ”üretebilmiş” bir toplum. Şikâyet ettiğimiz polis de, savcı da, hakimin adaletsiz olanı da, ormanı yakan da, ağacı kesen de, toprağı kirleten de bu toplumdan çıktı. Bizi ezen, ekmeğimizi çalan, özgürlüğümüzü boğan kim varsa bu milletin içinden çıktı. Yani sorun, sadece iktidarda ya da muhalefette değil; toplumsal bilincin kendisinde. Duvarımıza tırmanıp bağımızı yağmalayanlar, renklerimizi küstürenlerle aynı sandığa gideceğiz. Bu sizi de düşündürmüyor mu?

Bu millet iyilikte organize olamıyor, bunun için zaman, sabır ve ortak değer gerekiyor; ama kötülükte çok hızlı örgütleniyor. Çünkü kötülük, ortak bir değer istemiyor—ortak bir öfke yetiyor.

Dolayısıyla “seçime gidelim” diyenlere sormadan edemiyorum: Ne bekliyorsunuz? Bu halktan hangi sağaltıcı refleksi umuyorsunuz? Sandığın, toplumun kendi aynasından kaçınma ısrarını birdenbire kıracağını nasıl düşünüyorsunuz?