Kemalizm’in Çöküşü ve Barışın Zorunluluğu Üzerine
Kürt sorunu başta olmak üzere bu coğrafyada hâlâ canımızı yakan birçok meselenin temelinde, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte kurumsallaşan ve zamanla dogmalaşan bir ideoloji yatıyor: Kemalizm.
Bu ideoloji, bir ulus inşa etme arzusuyla yola çıktı; fakat kısa sürede ulusçuluğu bir kimlik imhasına, bir “makbul vatandaş” tasarımı dışındakilerin bastırılmasına dönüştürdü.
1924 Anayasası ile birlikte çok dilli, çok kimlikli bir Osmanlı kalıntısından tek dilli, tek kimlikli bir ulus yaratma hedefi benimsendi. Bu hedef uğruna Kürt isyanları bastırıldı, Aleviler kıyıma uğradı, Pontus Rumları ve Ermeniler zaten tasfiye edilmişti. Ardından sıra dilsizleştirilen halklara geldi: Gürcüler, Lazlar, Çerkesler, Abhazlar, Araplar, Süryaniler ve daha niceleri.
Ama 21. yüzyılın dünyasında artık bu kimlikler “var” deniyor.
Devletin resmi ağzından bile “Kürt vardır” denebiliyor.
Oysa bu hakikati kabullenmek için ne Dersim gerekirdi, ne Roboski, ne de 40 yıl süren silahlı çatışma.
Bu gerçeği kabul etmek için 1980 darbesiyle birlikte örgütlü Kürt hareketinin kriminalize edilmesine, asit kuyularına, faili meçhullere, JİTEM’e gerek yoktu.
Kabul etmek için sadece dürüst bir tarih okuması, insanca bir siyaset anlayışı yeterliydi.
Ve şimdi ne oldu?
Cumhuriyet’in resmi ideolojisine göre “bölücülük” sayılan birçok talep, AK Parti döneminde —konjonktür gereği de olsa— normalleşti.
Kimilerinin “ekonomist Erdoğan” diye küçümsemeye çalıştığı liderin döneminde, “çözüm süreci”, TRT Kurdî, Kürtçe isimler, üniversitelerde Kürt dili bölümleri, Anadilde savunma hakkı, hatta İmralı görüşmeleri gibi “olmaz” denilenler oldu.
İroniktir; bu adımların hiçbiri Atatürkçü CHP dönemlerinde atılmadı.
Bu, hazmı zor bir tablo.
Çünkü 90 yıl boyunca “Kürt yok” diyen bir devlet aygıtı, bir anda “vardır” diyemezdi.
Ama tarih, siyasal gerçekleri eninde sonunda zorla da olsa kabul ettirir.
Elbette mesele yalnızca Türkiye içi bir süreç değil.
ABD’nin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi), NATO’nun yeni bölgesel tasarımları, İran’a karşı geliştirilen cephe siyaseti gibi unsurlar devrede.
Kürtler için “devlet kurulmak isteniyor” diyenler, aynı anda İran yıkıldığında oradan “3 Türk devleti çıkar” diye hayal kurabiliyor.
Bu çifte standardın kendisi, bölgedeki tüm barış ihtimallerine zarar veriyor.
Ama şunu açıkça söylemek gerek:
Kürtler bir devleti hak ediyorlar.
Tarihi, dili, kültürü, siyasi temsil kabiliyeti, entelektüel kadrosu ve kolektif hafızası olan bir halk, kendi kaderini tayin etme hakkına sahiptir.
Tarih boyunca, bu coğrafyada barışı talep edenler hep “bölücü” ilan edildi.
Ama bugün, savaşın ve imhanın değil; barışın ve tanınmanın kazanacağını umut ediyoruz.
Evet, bizi döve döve köleliği bıraktırdılar.
Döve döve cumhuriyetçi yaptılar.
Burnumuzu yere sürte sürte “Yurtta sulh, cihanda sulh” dedirttiler.
Ama artık ölmeden ve öldürmeden iyiliği, barışı ve birlikte yaşamı kurmamız gerekiyor.
Çünkü artık kimseye “yokmuş gibi davranarak” bir gelecek inşa edemeyiz.
Yorum gönder