LİDERİN SÖZLERİ VE KAMUSAL PSİKOLOJİ (SİYASAL İSLAM VE HELAL DELİLİK)
“İnsanın karşılaşacağı en karanlık şey, kendi içindeki gölgedir.”
– Carl Gustav Jung
Dil, sadece iletişim aracı değil, aynı zamanda bir toplumsal düzenin, bir gücün ifadesidir. Söz, toplumu şekillendiren, yönlendiren ve dönüştüren bir araçtır. Liderlerin söylemleri, yalnızca siyasi değil, kültürel ve psikolojik bir etki yaratır. Bu bağlamda, Erdoğan’ın dili, yalnızca bir iktidar biçimi değil, bir toplumsal bilinçaltının ve içsel çatışmaların dışavurumudur. Bu metin, Erdoğan’ın üslubunu ve dilindeki dönüşümü analiz ederek, liderin sözlerinin toplum üzerindeki etkisini ve bu dilin toplumsal ahlakla ilişkisini inceleyecektir.
Bir Liderin Sözleri, Toplumun Deliliği
Siyasi tarihteki birçok liderin söylemi, sadece kişisel öfkelerinin, korkularının ve bastırılmış duygularının bir yansıması olarak kalmaz. O söylemler, genellikle toplumların derinliklerinde gizlenen, dile getirilemeyen arzuların ve korkuların da dışavurumudur. Siyasi dilin en güçlü örneklerinden biri, liderlerin toplumsal yapıları yeniden şekillendirmekte kullandıkları dilsel silahlardır. Bu bağlamda, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal kariyeri, yalnızca Türkiye’nin değil, bir toplumun nasıl konuştuğunun, hangi değerleri savunduğunun ve hangi travmalarla hesaplaştığının bir aynasıdır. Erdoğan’ın dilindeki dönüştürücü güç, çok boyutlu bir etkiye sahiptir. Toplumun, hakaretle, küçümsemeyle ve tehditlerle yeniden biçimlendiği, moral değerlerin altüst olduğu bir süreçtir.
Jung’un kolektif bilinçdışına dair söylediği gibi, “Bastırılan ne varsa, günün birinde dışa vurur”. Erdoğan’ın söylemleri, bu bastırılmış duyguların ve toplumsal korkuların dışa vurmuş halidir. Onun dilindeki aşağılayıcı ifadeler, toplumsal bir tehdit algısının inşasına hizmet ederken, aynı zamanda bu tehditten korunma vaadi sunar. Hakaret, yalnızca düşmanı küçültmek değil, aynı zamanda yandaşı güvence altına alır. Toplum, liderinin sözcüklerinde kendi gizlediği ve baskıladığı öfkeyi ve hıncı bulur. Bu dil, kendini ifade edemeyen, bastırılmış bir halkın sesine dönüşür.
Erdoğan’ın en çarpıcı söylemlerinden biri, Gezi eylemlerine katılan kadınlar için söylediği “Sürtükler” ifadesiydi. Bu kelime, bir kadın bedeninin ötesinde, toplumsal bir direncin simgesini hedef alıyordu. Kadını ve eylemi küçümseyerek, toplumu kendisinin “doğru” bildiği sınıflandırmaya zorladı. Erdoğan’ın bu tür söylemleri, sadece bir bireyi değil, toplumu yeniden dizayn etmeye yönelik bir söylem pratiğidir. Aynı şekilde, bir başka örnek olan “Ananı da al git” sözü, Erdoğan’ın halkla iletişiminde kullandığı dilin yalnızca politik bir araç olmadığını, aynı zamanda bir iktidar biçimi olduğunu gösterir. Toplum, bu hakaretten de rahatsızlık duymaz; çünkü ona dayatılan dil, halkın içindeki öfke ve aşağılama duygularını meşrulaştırır.
Erdoğan’ın dilindeki bu dönüşüm, bir liderin dilinin nasıl toplumsal ahlakı dönüştürebileceğini gösteren bir örnektir. Bir liderin sözleri, sadece bireysel değil, toplumsal bir çıkış yolu arayan bir kitleyi biçimlendirir. “Çapulcular” veya “Bunlar insan değil” gibi ifadeler, yalnızca düşmanı dışlamakla kalmaz, aynı zamanda yandaşın sadakatini güçlendirir. Bu dildeki öfke ve hakaret, toplumsal bağları da belirler; çünkü bir toplumun değerleri, bu dil aracılığıyla yeniden şekillendirilir.
Bu dilin etkisi yalnızca dilsel düzeyde kalmaz; toplumsal yapıyı, kimlikleri ve ahlaki normları dönüştürür. Bir liderin ağzından çıkan her hakaret, toplumsal yapının bir yansımasıdır. Erdoğan’ın “İki ayyaş” ifadesi, sadece geçmişe dönük bir hesaplaşma değil, aynı zamanda bugünü ve geleceği dizayn etme amacına yönelik bir söylemdir. Bu dil, Erdoğan’ın yalnızca siyasi rakiplerini değil, Türkiye’nin tarihsel belleğini de silmeye çalıştığını gösterir.
Trump’ın söylemlerinde de benzer bir dilsel etkiyi görmek mümkündür. Trump, sürekli olarak rakiplerini küçümseyen, “çılgın” ya da “saçmalayan” ifadelerle halkı etkilemiş ve bu dil aracılığıyla kendisine sadık bir kitle yaratmıştır. Aynı şekilde, diğer popülist liderler de benzer bir dilsel şiddet kullanarak, toplumu bir tehdit üzerinden konsolide eder. Bu dil, sadece siyasi bir ayrım yaratmakla kalmaz, aynı zamanda kamusal ahlakı yeniden inşa eder.
Yorum gönder