Menkıbe’nin Sineması: Modern İnsan ve Mitos Arayışı
“İnsanlar sadece gözleriyle görmeyi değil, yürekleriyle anlamayı da öğrenmelidirler. Her hakikat, onu anlayacak bir bakış açısı yaratmadan önce sadece bir hikâyedir.”
— Simone WeilMenkıbelerin Arketipsel Boyutu
Menkıbeler:
- Karanlık bir zihin ortamında hakikati anlatmak için simgeler üretir.
- Kavramların az olduğu bir çağda, kavram yerine sahne ve duygu kullanır.
- Genellikle ölüm, cennet, cehennem, tevbe, dua, ilahi yardım, keramet gibi güçlü duygusal temalar içerir.
- Bu yönüyle kollektif bilinçdışına hitap eder. Jung’un dediği gibi: “Mit, kolektif bilinçdışının diliyse, menkıbe onun halk versiyonudur.”
Yani, bir velinin duaya çıkıp güneşi durdurması, bir sarhoşun cennete girmesi, bir çocukla konuşan ölü… Bunlar gerçek olmayabilir, ama hakikate işaret eder. Tıpkı sinemadaki bir sahnenin seni ağlatması gibi. O sahne kurgudur, ama hissettirdiği şey gerçektir.
Modern Medya ile Kıyas
Bugünün slide’ları, kısa metrajları, TikTok videoları, viral skeçleri aslında menkıbenin dijital halidir. Bugün de birini etkilemek için 90 saniyelik “hakikat parıltıları” kurguluyoruz. Aradaki fark:
- Menkıbelerde ilahi bir hakikatin tasviri var,
- Bugünkülerde ise duygusal ya da ideolojik bir etki arayışı.
Ama yöntem aynı:
- Simgeleştir,
- Dramatize et,
- Gözde canlandır,
- Kalpte yankı yarat.
Uydurulmuş Gerçeklik
Menkıbe, eski zamanların halk arasında anlatılan, gerçekle hayalin iç içe geçtiği, kutsalın ve gündeliğin iç içe işlendiği bir anlatıdır. Eskiden, köy meydanlarında ya da dini hikâye anlatıcılarının dilinde var olan menkıbeler, hayatın en karmaşık ve derin anlamlarını anlatmak için şekil buluyordu. Bir köylü, bir mushafı alıp denize dua ettiğinde, dalgalar sakinleşiyor, gemi kurtuluyordu. Bu, aslında yalnızca bir olayın anlatımı değil, insanın içsel gücünü, dua ederek, doğa ve tanrı karşısındaki umudunu simgeleyen bir anlatıydı. Menkıbe, geçmişin karanlıkta yaşayan insanının, ona sunulan bir hakikati, görür gibi, bir hikâyeye dönüştürerek anlattığı bir yoldu. Sinema, tiyatro ve şiir ise bu anlatıların arketipleridir.
Bugün, modern insan da benzer bir menkıbe kuruyor ama artık bu kurgu, sinemanın, tiyatronun ve şiirin formuyla şekilleniyor. Artık mucizeler, başarı hikâyeleri ve dönüşüm anlatıları üzerinden görür gibi hakikatler sunuluyor. Zamanın hızla aktığı, yüzeysel gözlemlerle dolu dünyasında, insanın ruhu, içsel mucizeleri aramakta ve bu arayışını yeni kurgularla tamamlamakta. Kendisini tanrı yerine koyarak, başarı hikâyelerinden güç alıyor, ilham verici TED konuşmaları ve YouTube videoları ile hayata dair anlamlar üretiyor.
Menkıbe, esasen bir arayış biçimidir; hakikat, her zaman kolayca kavranamayan, bazen sembollerle bazen de çarpıcı bir hikâye ile sunulan bir gerçektir. Bu günün insanı da tıpkı geçmişteki gibi, görünmeyen ve bilinmeyen hakikatlere ulaşma arzusuyla kendi menkıbesini yaratmaya devam ediyor. Ancak, günümüzün menkıbe dili, eskiden sadece dini bir öğretinin temeli olan, simgesel anlatıları, filmlerin dramatik yapısı, şiirlerin ritmik yapısı ve tiyatronun performansıyla harmanlıyor.
Modern dünyada menkıbe kurmak, geçmişin toplumlarında olduğu gibi bir kurtuluş arayışı, bir yaşam pratiği olmaktan çıkıp, gözle görülebilir bir başarıya, dönüşüme ve içsel aydınlanmaya odaklanmıştır. Artık menkıbe, insanlar için daha çok gündelik bir mucize, bir başarı hikâyesi gibi sunulmaktadır. Yani bu menkıbe de, tıpkı eski zamanlardaki gibi, bir gerçekliği – ama bu kez görünür ve ölçülebilir olanını – anlatmaktadır. İnsanlar bir zamanlar dua ile kurtuldukları yeri, bugün başarılarıyla kurtulduklarını anlatır hale gelmişlerdir. Ancak temelde aynı istek vardır: Hikâye, mucize, dönüşüm.
Menkıbe Örnekleri:
🕋 1. İslam’dan: “Ölü Eşeğin Kerameti”
Menkıbe:
Büyük velilerden biri çölde yürürken bir ölü eşek leşine rastlar. Yanındakiler burunlarını kapatıp iğrenirler. O ise yaklaşır ve eşeğin bembeyaz dişlerine bakar:
“Ne güzel dişleri var şu mahlukun.”
Yanındakiler sorar: “Bu çürümüş hayvanda neyi güzel gördün?”
O cevap verir:
“Güzele bakan göz güzelse, çürükte bile inci görür.”
Analiz:
Bu, dış dünya ne kadar çirkin görünse de, bakışın içten belirlenmiş olduğunun anlatısıdır.
- Arketip: Göz – Görü – Anlam
- Tiyatro: Pis koku / gören göz / ibret sahnesi
- Sinema: Yakın çekim dişler / şaşırmış yüzler / bilgenin gülümseyişi
- Şiir: “Güzele bakan göz güzelse…”
Bu menkıbe, karanlıkta da nur bulmak isteyen insanın “güzelliği kurgulama” refleksidir.
✡️ 2. Yahudilik’ten: “Rabbi Akiva ve Gülen Adam”
Menkıbe:
Roma İmparatorluğu zamanında Yahudiler büyük acılar çekerken, Rabbi Akiva Kudüs harabelerinde bir adamın gülerek yürüdüğünü görür.
Kızar: “Nasıl gülersin böyle bir yıkımın ortasında?”
Adam cevap verir:
“Ben yıkımı görürüm ve bilirim ki vaat edilen teselli de gerçek olacak.”
Rabbi Akiva başını sallar:
“Sen gülüyorsan, Tanrı da umut besliyordur.”
Analiz:
Burada menkıbe, trajediye rağmen umut arketipini işler.
- Arketip: Yıkım – İnanç – Teselli
- Tiyatro: Harabeler arasında yürüyen adam, suskun kalabalık, birden kahkaha
- Sinema: Gözyaşı + gülümseme aynı karede
- Şiir: “Sen gülüyorsan, Tanrı da umut besliyordur.”
Karanlığın içinden ışıkla çıkmak isteyenin, gülümsemeyi bir hakikat çağrısı haline getirmesidir.
✝️ 3. Hristiyanlık’tan: “Aziz Francis ve Kurbağa”
Menkıbe:
Aziz Francis, gölet kenarında dua ederken bir kurbağa sürekli vıraklayarak duasını bozar. Yanındakiler kurbağayı kovmak ister.
Francis durdurur:
“O da dua ediyor. Belki Tanrı onu benden daha iyi duyuyordur.”
Sessizlik olur. Ve sonra kurbağa susar.
Analiz:
Bu menkıbe, kutsallığın sadece insana ait olmadığı düşüncesini işler.
- Arketip: Dua – Ses – İletişim
- Tiyatro: Gölet, kurbağa sesi, şaşırmış müritler
- Sinema: Göl yansıması, gözleri dolmuş Francis
- Şiir: “Belki Tanrı onu benden daha iyi duyuyordur.”
Hakikatin paylaşılmış doğası, karanlık çağlarda bile “ortak varoluş” düşüncesini sahneye koyar.
☸️ 4. Budizm’den: “Bodhidharma’nın Aynası”
Menkıbe:
Bodhidharma’ya sorarlar:
“Sen bunca yıl ne öğrettin?”
Elinde tuttuğu aynayı gösterir:
“Ben kimseye bir şey öğretmedim. Sadece kendilerine baktırdım.”
Ve aynayı bırakır, kırılır.
“Hakikat kırıldı, ama herkes bir parçasında kendini görecek artık.”
Analiz:
Burada menkıbe, kendilik bilgisi üzerine kurulur.
- Arketip: Ayna – Parçalanma – Görüş
- Tiyatro: Sükût, tek cümle, kırık cam
- Sinema: Aynaya bakan gözler, sonra yere düşen ayna
- Şiir: “Hakikat kırıldı ama herkes bir parçasında kendini görecek.”
Öz farkındalık için kurulmuş bir sahnedir bu.
🔥 5. Zerdüştlük’ten: “Işık ve Gölge”
Menkıbe:
Ahura Mazda’ya gölgeyle ilgili bir soru sorulur:
“Sen ışıksın. Peki gölge nedir?”
Cevap verir:
“Işığın sırtını dönmesi.”
Soru gelir:
“Peki o zaman gölgeye ne yapmalı?”
Cevap:
“Işığa dön. Gölge gidecek.”
Analiz:
Bu, karanlığın mahiyetine dair metafizik bir ders içerir.
- Arketip: Işık – Gölge – Yön
- Tiyatro: Gölgeye bakan adam, arkasında ışık
- Sinema: Kamera ters döner, yüz ışığa döner, gölge silinir
- Şiir: “Işığa dön. Gölge gidecek.”
Hakikat, burada yön değiştirerek kurulan bir kurtuluş olarak sahnelenmiştir.
🌍 Genel Sonuç: Menkıbe = Gözsüz Görenlerin Kamerası
- Bu anlatılar birer duygu sinemasıdır.
- Kendi dilinden yoksun insanın, görür gibi görerek kavradığı metafizik kurgularıdır.
- Bunlar estetikle donatılmış ibretlerdir.
- Tiyatrosuz, sinemasız, şiirsiz bir dünyada, halkın kalbinde kurduğu görsel hakikatlerdir.
- Hepsi, insanın karanlıkta dahi aydınlığı düşleyebildiğinin ispatıdır.
Yorum gönder