Şimdi yükleniyor

Mustafa Öztürk’ün Videosuna Dair

“Hiç kimse, kelime-i şehadet getirirken ona ‘Git biraz oku, öğren de gel’ dememişti.”

Türkiye’de dine girmekle dinden çıkmak arasında bir usul farkı var, hem de çok keskin bir fark. Dine girerken kimse senden tefsir bilmeni, kelam okumanı, fıkıh ezberlemeni istemez. Bir kelime söylersin, bir şahitlik edersin, olur biter. Bu, çoğu zaman cebirle olur. Tarih ve coğrafya şahittir. Biri bir sabah binlerce “mücahitle” kapına dayanır ve senden şahitlik etmeni ister. Şahitlik edeceğin şeyle ilgili bilgi edinmek için vakit ve sabır yoktur. Tanımadığın onca peygamber, ashap, aile, halife, kutup, şeyh, vaiz; okumadığın onca kitap ve akıl dışı ezoterik anlatı… Hepsine şeksiz şüphesiz iman ve şahitlik isterken kimse senden bilmeni beklemiyor.

Ama iş dinden çıkmaya geldi mi, ya cahil oluyorsun, ya devlet/iktidar düşmanı. “Tefsir okumamışlar,” der biri; “kelam bilmiyorlar,” der diğeri. Sanki dine girmek için bilgi gerekmez ama dinden çıkmak için en azından Arapça bilmelisin.

Oysa bu çocuklar —evet, çoğu hâlâ çocuk denecek kadar genç— dinden bilgiyle değil, hisle çıkıyorlar. Kırılmışlar çünkü. Yorulmuşlar. Umduklarıyla buldukları arasındaki uçurumda düşüp kalmışlar. Kimisi “Elhamdülillah dinden çıktım” diyerek sarkastik bir gülümseme takıyor yüzüne; bu bir meydan okuma olabilir, bir acı belirtisi olabilir. Çünkü bir zamanlar “Allah için” yaptıkları şeylerin, bugün iktidar için, mülk için, birilerinin şehvetli adaveti için olduğunu fark etmiş olabilirler. Bu fark edişin ağırlığı bilgiyle taşınmaz; o bir yara gibi taşınır. Ben Tanrıyım diyen Tanrı değildir. Bu gençlerin bunu fark ettiğini düşünemez miyiz?

“İnsanlar çok kırıldıklarında dinden çıkarlar.

Şirazeden bile çıkarlar bazen.”

Mustafa Öztürk gibi bazı hocalar bu çıkışı sakil, sevimsiz ve ucuz buluyor. Türkiye’de dinden çıkmak bir prosedür değil ki. Yeterince kırıldığında, “Alın dininizi gözünüze sokun” der gibi çıkarsın. Çünkü kırıldığında, artık kimse eski kendisi değildir. Bu çocuklar yeni bir aile, yeni bir mahalle, yeni bir kelime arıyor. Belki “iman” değil artık istedikleri; ama “huzur” istiyorlar. Sizin her imkanı kullanarak tadını çıkardığınız ama gençlere zehir ettiğiniz bu hayatın ve dünyanın tadını çıkarmak istiyorlar.

Benim asıl hayret ettiğim, hâlâ dinden çıkmamış olanlar. Bunca kir, kin, yağma, adavet, tecavüz, zulüm, hırsızlık, kibir, gösteriş, putçuluk ve çıkarcılığa rağmen hâlâ “iman” kelimesini telaffuz ederken utanmayanlar. Nasıl bir iman bu, neyi koruyor? Kimi koruyor? Allah’ı mı, yoksa kendi iktidarını mı? Allah kendi hukukunu koruyamıyor da siz mi koruyorsunuz onun hukukunu? Dinde eleştirmedik bir tek satır, ayet, hadis, cemaat, yorum bırakmayıp hâlâ dindar olduğunu, Müslüman olduğunu söyleyebilenlere hayret etmelidir insan. Yalan söylediklerini düşünüyorum. Bazıları kendilerine ve bize, bazıları sadece bize.

“Tanrı böyle bir şey değil.

Sonsuz uzayın Tanrısı, bir çiçeği, bir bebeği, bir bal arısını var eden Tanrı, kinini din edinmiş bu faşistlerin Tanrısı olamaz.”

Ben “dinden çıkmak” diyorum ama belki o da yanlış. Belki çıkmak değil bu, belki Tanrı’dan Tanrı’ya geçmek; insana doğru, vicdana doğru, merhamete doğru yürümek. Belki o çocuklar Tanrı’yı değil, Tanrı’yla ilgili yanlış anlatıları, sizin Tanrı diye cebrettiğiniz kabile putunu terk ediyorlar. Belki de ilk kez gerçekten iman ediyorlar — kim bilir.

Evet, dinden çıktım. Size mi soracaktım çıkarken? Asıl soru şu: Siz neden hâlâ çıktığınızı söyleme cesareti gösteremiyorsunuz? Bu ahlaksız, histerik ve merhametsiz kitleyle aynı Tanrı’ya, aynı ahlaka, aynı iyiliğe inanmaya kendinizi nasıl ikna ediyorsunuz?