Şimdi yükleniyor

Padişah-Tanrı Diyalektiği

Mahmut Kısa’nın Sorusu:

“Allah ile birlikte başka Tanrılar olsaydı, ……….. olurdu.”

A) Gökler ve yer bozulup giderdi. (Enbiya 22)
B) Diğer tanrılar Allah’a ulaşmaya çalışırlardı. (İsra 42)
C) Her tanrı kendi yarattığını alır, birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. (Müminun 91)
D) Hepsi
E) Hiçbiri

Cevap:

Evet, bilincimizi akışa bırakalım. Soru oldukça kışkırtıcı. Cevap vermeden önce bir yola çıkalım, bakalım bizi nereye götürecek?

“Gökler ve yer bozulurdu”, “diğer tanrılar Allah’a ulaşmaya çalışırlardı” gibi ayetlerin tefsirinde, müfessirler –mesela Kurtubî– genellikle şöyle yorumlar yapar: Tanrılar birbirleriyle savaşır, münazara eder; tıpkı dünya hükümdarları gibi birbirine üstün gelmeye çalışır, kamu düzenini bozar, birbiriyle rekabet ederdi. Bu açıklamalarla, tek tanrı fikrinin ne kadar makul ve gerekli olduğu savunulur.

Benim zihnim de zaman zaman bu konuya kışkırtılmıştır. Tanrıyı bir padişah gibi düşünmek, zamanla padişahı da Tanrı gibi düşünmeye zemin hazırlamış; Tanrı’yı padişah imgesiyle anlamlandırmaya çalışmak, sonunda padişahı kutsallaştırmaya, onu Tanrı’ya benzetmeye evrilmiştir. Bu düşünsel gelenek, zamanla büyük acılara sebep oldu. Önce bunu kabul edelim.

Nedir bu acı?

Mesela, bir padişaha da şirk koşamazsınız. İkinci bir padişah düşünülemez. Bu yüzden demokrasiye karşı İslam beldelerinde yoğun bir alerji oluşmuştur. Yani, eğer bir adama Allah tarafından yöneticilik hakkı verilmişse, onun yönetmesi gerekir ki kamu düzeni bozulmasın, sarayda kavga çıkmasın, kardeş kardeşi öldürmek zorunda kalmasın… Bugün hâlâ bu anlayış yaşıyor. İran’ın tanrı benzerlerinin kullandığı isimlere bakınız: Ayetullah, Ruhullah, Nurullah, ilh.

Mesela, bizim yaşamakla (doğasına) doyamadığımız ülkemize bakalım. Saraylarda yaşayan tanrı benzerlerine göre şekillendirilmiş bir rejim içinde yaşıyoruz. Hem yaşayan hem ölmüş tanrı benzerlerine bakalım. Bizim bir sözümüz vardı: “Bazı ölüleri öldürmeden huzur uzak bir ülkedir.” Bunu niye söyleme ihtiyacı duyar ki insan? Çünkü bazıları, öldüklerinde bile iktidardan düşmüyorlar. Tarih, ölü tanrılarla dolu.

Ama o ölüler bile bizi hâlâ huzursuz etmeye devam ediyor.

Bir zamanlar bir ergen şakasında, çok tanrı–tek tanrı mevzusunda şöyle denmişti: “Bir tanesini memnun edemiyoruz, ya bunlar çok olsaydı?” Haklı! Bu işin ironisi orada: İnsan bir tanesine bile yetemiyor.

Bakın, ben “tek tanrı fikri kötüdür” demiyorum. Eğer insanlar kendilerini iyi hissediyorlarsa, sorun yok. Ama mesele, bunu mecburi hâle getirmek. Bir akıl yürütmeyi, bir fikri tüm dünyaya, tüm zamanlara icbar etmek… Bu ayetteki mantıktan yola çıkarak, diğer bütün tanrıları (tanrı fikirlerini) katletmiş bir tanrıyla (fikriyle) karşı karşıyayız. Ve ben, onun benzeri olmaktan (!) onur ve gurur duyanları görünce ürküyorum. Çünkü onlar bunun için kan dökmeye razılar. Bu Tanrı’ya benzemek isteyen diktatörler gibi…

Peki, şirk koşmuşsak ne olmuş yani?

Kendi acizliğime bakıyorum: Bu kadar sümsük, ölümlü, kokuşan, bozulan bir canlıyım. Ve ben –düşünebiliyor musunuz– bir tanrı fikrini sorguluyorum. O kadar uzağa, o kadar yüce bir makama bu kadar zavallıca bir erişim isteği… Cinnet getiriyor adeta. Taş üstünde taş bırakmıyor, koca beldelerin altını üstüne getiriyor. Sebep? Vay efendim, sen nasıl benim büyüklüğümü, tekliğimi, en zeki, en müthiş olduğumu kabul etmezsin! Varlığına değil de, yaptıklarına ve söylediklerine inanamıyorum. Ne var bunda kızacak, anlamıyorum.

Nedir bu öfkenin, bu cinnetin, bu her tarafı altüst etmenin sebebi?

Ben, bu tür ayetlerin –hatta birçok ayetin– sadece Arapça bilen ilahiyatçılar tarafından değil; sinirbilimciler, psikiyatristler ve hatta kalp kırıklığı yaşayan insanlar tarafından da yorumlanması gerektiğine inanıyorum. Çünkü Kur’an’da karşımıza çıkan Allah’ın bir psikolojik haritası, bir duygusal zekâsı, bir beklenti yelpazesi var: Öfkeleniyor, seviniyor, seviyor, kızıyor, tehdit ediyor… Bütün bunların psikolojik ve fenomenolojik analizlere açılması gerekiyor.

Benim şimdilik söyleyeceklerim bunlardır. Tasarımın tanrısıyla, hikâyenin tanrısını ayırt etmeyi öğrenmek lazım.