Tayy-ı Mekân
Sabah altıda araçla yola çıktım. Kral FM’i açtım. Gün batımına doğru at süren bir kovboy gibi hissettim. Tek farkı, gün batmıyor, doğuyordu; altımdaki at değil otomobildi, bir de kovboy şapkam ve kotum yoktu.
Epey yol kat ettim. Son durağım köy oldu. Koyun kesildi, saç tava yapıldı, eş dost toplandı, gece yarısına kadar sohbet edildi. Öyle define hikâyeleri dinledim ki, parmaklarınızı yersiniz. Unutmamam lazım. Unutmamak için yazmam lazım. Şimdi kürkçü dükkânında – ofisteyim. Uygun bir saatte hepsini kayda geçirmem lazım. Tadımlık şunu söyleyeyim: Tef çalan peri/cin kızları var ki, türküde söylendiği gibi:
“Nergiz mi acep didelerin, gül mü yanağın
Peymâne-i kudret mi lebin, şir ü şeker mi?”
Bir an sohbetin şehvetiyle “abazanlıktandır” dedim. Bir şeyim yok, iyiyim.
Sohbet bir ara tank, uçak, jeep üretimine geldi. Biz bu sohbetin tadını çıkarırken çocuklar da bizim evin altında motosiklet topluyorlardı. Akyazılıysanız bilirsiniz; motosiklet sahibi olmak önemlidir. Daha da önemlisi, kendi motosikletini toplamaktır. Yarışlar düzenlenir mesela… Kaçak yarışlar. Bu yarışlara hazır motosikletle katılamazsınız; kendi topladığınız motosikletle katılabilirsiniz.
Neyse. Çocuklardan motosiklet ve iskeletleri dışarı çıkarmalarını istedim. Oradakilere sordum: “Biz şimdi ‘bizim çocuklar motosiklet üretiyor’ desek ne kadar doğru olur?” Cevap alamadım. Çocuklara sordum: “Siz ne yapıyorsunuz?”
“Motosiklet topluyoruz,” dediler.
Herkes mevzuyu anladı sanırım. Dedim ki: “Şanzıman üretemiyorsanız, motor, diferansiyel, aks dişlisi, çelik zırh vs. üretemiyorsanız ‘otomobil üretiyoruz’ diyemezsiniz; ‘otomobil topluyoruz’ diyebilirsiniz.”
Bir sessizlik oldu. Yoksul evlerinde kapı altlarından giren esinti gibi bir esinti oldu. Biraz ürperdim doğrusu. Sonra çaylar geldi, muhabbet yeniden define anılarına döndü de ortam yine ısındı. Bir süre komik olmayan şakalara bile güldüm. Derdim, ortam sıcaklığına benim de katkım olsundu. Sanırım oldu.


Yorum gönder