Yeraltından Notlar
İnsan üzerine yazıyorum. Doğası, erdemi, iyi olma ihtimali üzerine. Hep şunu söylüyorum: iyi olmak için bir dine, bir ideolojiye ya da bir tanrı fikrine ihtiyaç yok. İyi olmak kendi başına, çıplak haliyle mümkün. Yazılarım bana bakanı kandırıyor olabilir; belki de çok ahlaklı, çok dürüst, doğasıyla baş edebilen biri gibi görünüyorum. Oysa içimdeki tablo, dışarıdan bakıldığında çizilen kadar pürüzsüz değil.
Çünkü altı üstü insanım ve benim de bir doğam var. Yazıların arasında gezerken, özellikle de kadın kalemlerin metinlerinde kendimi bir anlığına fazla açık bulabiliyorum. Onlar benim yazdıklarımı okuyor, ben onlarınkini; yorumlar gidip geliyor, sözler çoğalıyor. Fakat bazen, o sözlerin arasına duygularım karışıyor. İşte o an mahcubiyet hissediyorum: yorumlarımda farklı bir renk, yaşıma yakışmayan bir ton, kırıcı olabilecek bir işaret belirdiğinde hemen geri çekiliyorum. Sessizce takipten çıkıyorum.
Bu bir kaçış değil; kendimle oturup sessizce olayı çözümlemem. Bu, kendimi uyarmaya duyduğum ihtiyaç. Biliyorum, duygularımın –ya da doğamın– peşinden gittiğimde yazıya da, insana da haksızlık etme ihtimalim artıyor. O yüzden bu satırlar yalnızca bir itiraf değil, aynı zamanda okuduklarımla etkileşimde olduğum herkese duyduğum dürüstlük borcudur.
Bizi iyi yapacak olan, doğamızla başa çıkma kapasitemizdir.
Yorum gönder