Zaman Aynası
Ben 45 yaşındayım.
Ama çoğu gün bunu hissetmiyorum.
Şehrin içinde, kalabalığın ritminde, her sabah metroda göz göze gelmeden durakta bekleyen insanlarla aynı saate sıkışmışken,
zaman sadece bir gereklilik gibi geçiyor: işe varmak, eve dönmek, haftasonunu kollamak, faturaları yatırmak, belki biraz gülmek.
Fakat bir gün…
Bir dost meclisinde, çocukluk arkadaşlarımı görüyorum.
Onlar değişmiş. Saçları azalmış, yüzleri solgun. Dertleri başka.
Ve birden içime çöken şey, yalnızca onların değişmişliği değil —
benim de değiştiğim gerçeği.
Zaman, kendi suretinde değil, başkalarının suretinde yakalıyor beni.
Ve birden 45 oluyorum.
Çocuk değilim, genç de değilim.
Ve birden o fark, içimde yankı oluyor.
Geçmişimin ayak seslerini duyuyorum.
Bir yaz tatilinden dönen ilkokul çocuğunun gömleğini giyen bir hayal kalıyor içimde.
O artık ben değilim. Ama o da hâlâ buradaymış gibi.
Zaman, bana kendini rakamla değil, yüzle anlatıyor.
Bir dostun yorgun bakışında, bir çocuğun büyümüş sesinde.
Bir gün öleceğim.
Bu beni korkutmuyor.
Ama bazen hüzünlendiriyor.
Çünkü biliyorum, yaşamak denen şey;
birbirinin yüzüne bakarak zamanın geçtiğini anlamaktır.
Ve zaman, ancak bir başkasında fark edilince gerçek olur.
Bir gün biri okur belki bunu.
Okurken içini bir ses sızlatır.
Kendini hatırlar.
Beni de.
Edit: Zamanın yüzümüze, sözümüze, susuşumuza nasıl sindiğini düşünürken, 20’li yaşlarımın başında ve sonunda kaleme aldığım şu iki bölümlü şiir geldi aklıma.
İlk bölümü, gecelerin gençliğe nasıl fısıldadığını anlatıyor. İkinci bölüm ise aynaya bakan bir adamın geç kalmış iç çekişlerini.
Aradan geçen zaman, şiirin duygusunu değiştirmedi — ama onu yazanın yüzünü değiştirdi.
Belki de şiir, böyle yaşlanır:
Önce bir geceye yazılır, sonra bir sabaha uyanır.
Birinci Bölüm (20’li yaşların başı)
Gece Yarısı Türküleri 1
Bir gece yarısı, yalnız ve çıplak
Harlanmışım; bir kez suya düşsem, yanarım
Aşk dediğin, bir başına böylece kalakalmak
Ölüm bana bir kapı ki, geçer isem yaşarım
Bir gece yarısı, susuz ve kurak
Yâr düşmüş yâdıma, bozulmuş yemin
Oradaymış gibi, sonsuzluğa bakarak
O billur sevişlerin hayalini kurarım
Bir gece yarısı, şizofren ve ağlak
Yıldızlar ve ay göç etmiş başka göğe
O kaçamak tadımlık sevişleri anarak
Aynı düşte ölürler bir erkek ve bir kadın
Bir gece yarısı, şehvet ve tuzak
Kadın en kısa yol Allah’a giden
Tutuşmuş fitili patladı patlayacak
O mahrem düş, düşer zamanın gergefinden
Bir gece yarısı, umut ve erzak
Tutup elinden, tutup güneşi
Desem: “Gecenin koynuna girmemelisin!”
Gece ki esmer bir kadın gibi şehvetli
Leyla’nın leylinde demlenmelisin
İkinci Bölüm (20’li yaşların sonu)
Gece Yarısı Türküleri 2
Dur zaman, dur, soluklan biraz
Henüz yaşayacak ne çok şeyim var
Sanki varı yok eden bir hokkabaz,
Varlar sanrının ezâsındalar
Doyamadım daha dosta, yârene
Dur hele, dur bir, ne acelen var
En güzeli hep kaldı mâzide,
Hülyalar uzletin korkusundalar
Korkarım sandığım hiçbir yerde yok
Ey aşk, neredesin, vakit dar
Aşk ilâhî şakaysa hazırlıksızım
Duygular şüphenin sorgusundalar
Bir baktım, seneler bir bir tükenmiş
Sanki aynalarda başka biri var
Nerede o tutkulu aşk, nerede visâl
Ümitler olmazın telaşındalar
Bir hayat ki sürülen yarım yamalak
Sevişmek şöyle dursun, uman bahtiyar
Bir türkü kadar zaten yaşamak
Sevdalar firâkın yangınındalar
Yorum gönder